22 Mayıs 2012 Salı

güzel olsun

Bir şey yap. Güzel olsun..
Çok mu zor ?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor ?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin ?
O zaman güzel bir şeye başla..
Ama hep güzel şeyler olsun.
Çünkü: “Her insan ölecek yaşta"..


Şems..

21 Mayıs 2012 Pazartesi

bence bana yazık
kıyamam kendime,
iyi adamım oysa, ama bu dünyanın adamı değilim :)

12 Mayıs 2012 Cumartesi

tired


10 Mayıs 2012 Perşembe

Çünkü...

Beni anlayacağın günler gelecek,
Beni de göreceksin..

Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü..

Korkma lütfen,

Bir nedeni yok..

Yalnızca öptüm..

8 Mayıs 2012 Salı

hık :)

Bebeğimi, bitanemi, canımı hıçkırık tuttu bugün :) seninle olan her şey nasıl güzel, her ilk harika :)

29 Nisan 2012 Pazar

Yazmak…


Yazmak…

Yazmak not düşmek hayata dair… Olana olmayana olura olmaza dair… Bir şeyleri düşünürken, aynı şeyleri düşünen kişilerin olduğunu bilmek insana kendini iyi hissettiren bir durum. Bak o da yaşamış, o da benim gibi düşünmüş, hatta düşünmekle kalmamış paylaşmış. Kendi düşüncelerini o kişide bulmak oh dedirtir. Yalnızlığı azaltır. Bir ben değilim dedirtir.

Bu anlamda Ece Temelkuran, aşağıdaki yazıda ne güzel şeyler anlatmış.

Buenos Aires’te ihtiyar bir adamdı. Briyantinli, gümüşten saçları vardı. Güney Amerikalı bir beyazdı pantolonu, ayakkabıları yumurta topuktu. Gömleğinin önü göbeğine kadar açıktı, eski zaman parfümlerden kokuyordu...


Kulüp Grisel`in pistinde kırmızı ışıklar yanıyordu. Adam, ayağa kalktığında biraz, bana doğru yürürken biraz daha, adım adım daha da gençleşiyordu.


Dansa kaldırdığında beni, iyiden iyiye zıpkın gibiydi. Zaten genç olmayı en iyi ihtiyar adamlar bilir, genç kız cilvesi yapmayı en iyi ihtiyar kadınlar. İnsanlar çünkü, yıllar içinde rahatlar, gençliklerinde cesaret edemediklerini ancak ihtiyarladıklarında olurlar.


Kulüp Grisel`de tangoların en beteri çalıyor; en sevmişi, en terkedilmişi, epey görmüş geçirmişi. Bakılmaz tango yaparken göz göze, sanılanın aksine. Gövdeyle ilgili bir meseledir, orada, pistin ortasında sürüp giden; kadınla ve tamamen erkekle ilgili. Fakat bir şey var, adımlar takip etmiyor birbirini. Ve adam, ihtiyar olan, belimden tutup sarsıyor beni. Gırtlağının en belalı dibinden, hatta belki karnının yaralanmış yerinden geliyor sesi: `Teslim olmuyorsun` diyor, `Sen, bu yüzden dans edemiyorsun!`


Ne halt edeceksin?


Sonra, başka bir zaman, bir Ankara evinde, ki en kalbi meseleler odalarda yaşanır Ankara `sahillerinde`. Adamın biri, epey canı sıkkın, votkalı motkalı. Bir kadını çok seven, epeydir sevmiş olan adamın biri, mahzun, kırgın ve demli, demişti ki:


`Ne biliyor musun bu işin sırrı? Bırakacaksın kendini. Mutlu olmak istiyorsan teslim olacaksın. Hayatını mı mahvediyor çok sevdiğin? Bırak mahvetsin. Sen severken mahvolmayacak kadar değerli misin? Diyelim o kadar değerlisin. Peki o zaman üstat, o değeri harcamayıp ne halt edeceksin?`


Kim öğretti bize teslim olmamayı? Başımıza bir şey gelir diye başımıza bir şey getirmeden yaşamaya çalışmayı, hiçbir şey getirmeden ölüp bitmeye çabalamayı, böyle sürüp gitmeyi... Kim öğretti? Kadınlar adamlara, adamlar kadınlara teslim olmadan, yıllar yılı elinde bir mızrakla, bir mesafeden ve tetikte. Kaskatı kesilerek, `Kimse beni teslim alamaz` diye büyük ordularımızı birbirimize karşı böyle küçük numaralarla yönetmeyi... İki seven insan gibi değil de, bir teneke başarı madalyası için çabalayan kale komutanları gibi... Sınır boylarımıza bu uç beylerini, bu asabi, hırçın ve aslında korkulu çocukları kim yerleştirdi? `Benim sosyal hayatım, benim param, benim başarım, benim hayatım` diye sakındığınız, `kimsenin peşinden gitmeyerek` çok müthiş savunduğunuz bütün o şeyler, hakikaten söylesenize, sizi gerçekten -ama gerçekten diyordum bak- mutlu etti mi? Teslim olmadan tamamladınız hayatı, tebrik ederiz, bırakmadınız hiç kendi yakanızı. Söylesenize, etiniz acısa acısa en çok ne kadar acıyabilirdi? Ona buna, şu adama, bu kadına değil aslında, biz, -tebrik edelim kendimizi!- kendimize teslim olmadık. Gece kremlerini kimse alamaz şimdi sizden, tenis derslerinizi ve arkadaşlarınızla eğlenmeye çabalayarak içtiğiniz `bağımsız` gece içkilerini, tek başınıza, keyifle izlediğiniz maçları ve ucu görünmediği için daha da korkunç olan `kendi geleceğinizi.`


Şimdi siz tam da dergilerdeki, şık dizilerdeki, gıcır reklamlardaki kadınlara ve adamlara benzediniz. Teneke madalyanızı güneşe döndürünüz, ne güzel de parıldıyor. Pırıl pırıl, parıl parıl. Çok tebrik ederiz!


Ece Temelkuran


Milliyet Gazetesi 07.09.2004



İçinde yüzün var tüm şarkıların. Nasıl bu kadar içindesin her şeyin. Yazı yazmak daha çok sıkıntılı zamanlarımda kurtarır, ama bu sayfa da böyle sıkıntılı olmamalı hep. Yüzümde bir gülümseme varken senden kalan, yine bir şeyler söylemeliyim J beni mutlu eden, mutsuz eden, yakınımda uzağımda, her anımda olan güzellik. Korkarım bildiğimden daha fazlasısın benim için.

Bir kedi olsaydım adada

Uzanıp yatardım çatıda

Açlığı da dert etmezdim,

Kurabiyem olurdu ağzımda

İnsan kedi olmaya da özenir böyle arkadaş J Kıyamam kendime ya. İlk yüz listesinde adım yok ama yüz numaraya malum şahsiyeti koyarak yine kendi kendime eğlenmeden edemeyeceğim J  Bakınız yüz numara ne için kullanılır. Link vermeyeceğim, bir zahmet bakılsın araştırılsın. Yüz numarada olacağıma olmayayım daha iyi. Negatif durumlardan pozitif çıkarımlar yapma yeteneğimi yine sadece kendim takdir ediyorum. Ama olsun, ya olmasaydım.

28 Nisan 2012 Cumartesi

sen...


Dokunulmamaktan da kırılır kalp. Açıkken tüm kapılar sana girsene. Anahtarım sende, dışımda değil içinde ol, ne fark edecek senin için Adlandırılacaksak, bana sen isim ver.

Sırada ne var?


Sırada ne var?

Bir zaman meselesi tüm hikayeler. Örneğin şimdiki zamanın hikayesi vardır dilde. Tüm zamanların bir hikayesi olur.  Anlamı olur.

Mutlu anların kaydını sağlam tutmalı, mutsuzlukların daha derin hatırlanmasını önlemek adına.  


26 Nisan 2012 Perşembe

hangi hali?


Bir yalnızlık ve gri gök etraf. Her nefesinle içini dolduran şeyler vardır, genelde sevdiğin, özlemini çektiğin…  Tüm sevinçli zamanlar gibi, kalp ısıtan anlık. Her baharda kuş sesi yoktur. Bir sözü diğerine bağlamak neden, her anlam birbirine bağlanmak zorunda değil sırf cümleler takip ediyor birbirini diye.  

14 Nisan 2012 Cumartesi

Kalma hali...

Kalakaldım bı anda.. ben hala bazı konularda oyle kalakalırım.. Gecıp gıdemem.. Hala kanıksama boyutum yoktur ..Bunca gordugum seylere ragmen..
Öykü'den...

2 Nisan 2012 Pazartesi

senle başlar biterim ben senden ibaretim :)

Başlık kısmını okuyunca nedense bu şarkı aklıma geldi ve başlığı bu şekilde yaptım, nasıl? :) boşver biz bizeyiz şurada.
Biz bizeyiz, benimlesin yanıbaşımda. Bir şair şöyle anlatır bu uzaklık yakınlık kavramını: üflesem soğuyacaksın, sarılsam okyanus... Biraz böyle sanki.
beni bilmeni seni öğrenmeyi sevdim.
güzel bir güne uyan.
Ayrıca Alp sivrisinektir.
Ayrıca kıyamam diye diye evleneceksin diye ödüm kopmaktadır.
Ayrıca ben artık uyursam ne de güzel olacaktır.

26 Mart 2012 Pazartesi

Ümitli bir iş, ciddi bir iş

“Yaşamak ümitli bir iştir sevgilim. Yaşamak, seni sevmek gibi ciddi bir iştir. “ der Nazım.

Seni sevmek yaşama sevinci gibi, insanın içini ısıtan bir şey. Dünyaya daha neşeli bakmanı sağlayan bir şey…  Senin gördüklerini görmeyi seviyorum.  Yavaş yavaş sana daha yakın olmayı.

Elini tutarsam, daha kuvvetli olurum sanki. Sanki sen seversen, dünyanın yükü sırtında da olsa ezilmez, gülümser insan.

25 Mart 2012 Pazar

Bu Var, Şu Yok, O Var, Ne Yok

         Kendimdeki insan hamurunu kaybetmemeye yeminli yaşıyorum. Bir çerçevem var herkes gibi, içinde doğrular, yanlışlar, acabalar ve daha bir sürü şey var ama en çok samimiyet var insanlığa eşdeğer tuttuğum.

         Kafam bozuldu mu çocukları düşünürüm ben, onların inanılmaz bir espri yeteneği vardır. İnsanlara çocukluklarıyla bakmayı severim, o zaman en masum yanı görülür. Kıramazsın sonra bir daha onu. İncitemezsin, acıtamazsın. Masumiyeti ışıldar gözlerinde o en temiz zamanların. Dikkatle bakarsan en donuk gözde bile görürsün. Bir gün susarsa çocuklar, felaket zamanlar başlar. Çocukların sustuğu zamanları da bilirim.

         Her gün, her an bir şeyler yaşıyoruz ve toplamında geriye dönüp baktığımızda eli yüzü düzgün bir hayatımız varmış demek istiyoruz, onca yaşanandan adam gibi hayat çıkarmaya çalışıyoruz. Bu istek çaba gerektiriyor, ne yazık.

         Hafif tebessüm edilmiş bir fotoğraftaki hüznü, aylar sonra anlayabilirim. Özeleştiri yeteneğim de var, takdir edilsin.

         Zayıflıklarımı bilirim, destanlarda kahramanlar anlatıldığında zaaflarıyla anlatılırlar, hepimiz gibi, hiçbir kahraman mükemmel değildir. Bu yüzden her birimiz bir miktar kahramanız, kimsenin değilse bile kendimizin, kendi küçük hikayelerimizin.

         Yazılarımda özneyi tutturamam bir türlü, kimi zaman ben, kimi zaman sen, senle ben olmadan, biz olmadan çözümlenmiyor bir şeyler. Benden senden yola çıkarak biz insanlığa dair birkaç cümle yazıdır yukarıdakiler kendi kısa tarihime not düşmek istediğim.     

8 Mart 2012 Perşembe

Tatsız...

Elma, tarçın, ceviz ve baldan oluşan tatlım bu akşam çok tatsızdı. İlk yediğim günkü gibi olmadı. Ya da ağzımın tadı yok. Ya da tadında bi yalnızlık var.

7 Mart 2012 Çarşamba

pff

o bi çılgın, öksürünce bana çok seviş diyo,
role girdim tatlım...

6 Mart 2012 Salı

Oysa ilkbahar artık...



iki kelime yeterdi, çok kelime etmene izin verdim.

27 Şubat 2012 Pazartesi

-Mış...

Sözün bittiği yerde yol başlar. Kendine söylediklerinle, kanma isteğiyle müthiş bir sanmak olur yol; her adımda inandırırsın kendini. Gerçeğe gözlerini bağlayıp duymazsan satır aralarını, -mış gibi yapmak yaşatır.

26 Şubat 2012 Pazar

Bir Öykü...

Ne zaman, nasıl oluyor anlamadan hiç. Biri giriyor hayatına, anlatıyorsun, anlatıyor dinliyorsun, öğreniyorsun hayata baktığı pencereyi, onun gördüklerini sen de görüyorsun ve memnun oluyorsun gördüklerinden. Yaşayışını seviyorsun misal, her zaman yaptığı şeyleri, haftalık programını. Her Perşembe yaptıklarını, her akşam hangi saatte çöpü verdiğini biliyorsun. Ne zaman işliyor içine, ne dediğinde, bilmiyorsun. Sonra onu düşünürken buluyorsun kendini. Hasta olsa meraktan deliriyorsun, canı hiç yanmasın istiyorsun.

Bir şeyleri sevmesini bile seviyorsun. Kurabiyesini,  kedisini, elma çayını, kahvenin kendisini çok değil ama kokusunu sevmesini seviyorsun.

Clara ve Crisi’yi biliyorsun.

Güne onunla uyanmalı mesela, ilk fırsatta günaydın denmeli. Günü güzel geçsin hiç üzülmesin mutlu olsun. Üzülürse üzülüyorsun. Yumuşacık bir kalbi var hem.

Sarılıp uyumak istiyorsun, saçları dağılsın yüzüne. Kucağına al koştur, kocaman gülümserken o dünyanın en mutlu adamı ol.

Daha çok sevebilirsin onu biliyorsun, her şeyden çok.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Ahmet Telli - Çocuksun Sen

ÇOCUKSUN SEN / I
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

ÇOCUKSUN SEN / II
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Çocuksun sen, çocuğumsun

AHMET TELLİ

12 Şubat 2012 Pazar

Sinir sisteminize sağlık hocam

You didn't have to cut me off,
Make out like it never happened and that we were nothing
...
You treat me like a stranger and that feels so rough

( Somebody that I used to know )

9 Şubat 2012 Perşembe

-di.

Vedaları hiç sevmedim, kimseden gitmedim.
Şu sevimsiz -di'li geçmiş zamandan da daima nefret ettim.

1 Şubat 2012 Çarşamba

bazen...

31 Ocak 2012 Salı

beklemek, istemek...

Bu duyar gibi olmalar, beklentilerin sonucu...

30 Ocak 2012 Pazartesi

çocuk samimiyeti, sarhoş nezaketi ve süslü

*Dün hava soğuktu yine. Sanırım üşüyen bir halk için kış hiç de romantik bir şey değil. İki erkek çocuk, en çok ilkokul çağındalar, mendil satıyorlar sokakta. Yanıma yaklaştılar. Abi alır mısın? Elimde evrak var, gelin şöyle kenara dedim. Geldiler. Çikolata olsaydı yanımda keşke. Para verdim bir mendil için çokça ve karşılığında onlardan paranın bir kısmına çikolata almaları sözünü aldım. Birkaç adım sonra karşıma geçip hazır ol konumunda, teşekkür ederiz abi dediler. Beş dakika önceki çocuklardan çok farklı olarak, gözlerinde samimi bir teşekkürle... Gülümsedim, gülümsediler. Çocuk varsa, yarın vardır...
*ATM'den para çekeceğim evvel zaman içinde, hava kararmış, in cin top oynuyor mekanda. Birden bir sarhoş çıktı önüme. Söylediklerinin anlaşılan kısmında, hayal gücü tavan yapmış bir şekilde sövüp saydırıyor birilerine. Beni gördüğünde, abi duydun mu dediklerimi dedi. Duydum ama olsun dedim. Sen beni bağışla dedi. Utanmanın ifadesi bu olmalı diye düşündüm o gün. Etten kemikten, kocaman bir utanmaydı, oldukça esaslı.
*Bugün süslü yine kendisini her zaman beslediğim yerdeydi. Mamasını verdim. O yerken nedense başında beklemek gibi bir huyum var. Başka bir kedi daha geldi, ona da mama verdim. Bir yandan da sohbet ediyorum onlarla, hadi bakalım kardeş kardeş yiyin diye. Benim süslü dayılandı kendisinin iki katı kediye :) Aslanım benim, sahibi yanında tabii. Bu arada bağışla beni süslü, kedilerin cinsiyetinin nasıl anlaşıldığını bilmediğim bir zamanda adını verdim, erkek adama yakışmıyor adın biliyorum ama oldu bi kere...

Yanlış Bu Anlaşılma İsteği

*Bin kere dokunup da söylemek istediğin sözlere, susmak gibi sonrasında hep. İçinde kalanlar kanatırken dudaklarını, tüm söyleneceklerin özünü yitirdiğini hissedersin. Yanlış da olsa bu anlaşılma isteği, seni anlasın istersin. Anlamalı diye düşünürsün ve sorarsın, "Hiç hikayen yok mu senin?"

*Hatırlamak dışında bir mucizem yok. Bir şeye inandım. Bir şeye ve sadece bir kere ağlayarak dans ettim. Oysa hayata bağlanmak için ayağa kalkmıştım. ( Umay )

Ve,
En tatlı Öykü'm;
Bu sayfa senin isteğinle açıldı. Yazmak dediğin gibi, insanı rahatlatan bir şey. Boşluğa bağırmak gibi bence. Kimseden ses gelmese dahi, kendi sesin yankılanır ki bu da hiç yoktan iyidir.

Kısacık bir zaman içinde, hayatıma dokundun. Seninle keşfediyorum kendi bilinmeyenimi. Teşekkürler bana kattığın her şey için. Teşekkürler, sıcacık varlığın için...